26 Kasım 2010 Cuma

Umuda korku bulutları

Dün akşam eve geldim. Bitik ve hasta. Yemek dışarıdan söylenecek ve sadece çorba yapılacak diye bir kararla.

Çorbayı koyarken kaynbaba (kayınpederin kaynana modundaki yeni versiyonu, şirin baba gibi oldu) geldi. içeriye oturdu. Ben de geçtim içeriye, nasıl olsa artık giderler, ben de kızımla ilgilenirim diye. Gitmediler. offfffff. "gidin artık diye oturuyorum burada, hadi hadi" düşünce bulutumu gören yok.

"Çocuk çok iyi, ne öksürdü, ne burnu tıkalı" haberi gelmişti. Velet öksürmekten öğürüyor, burnu yine duvar, emmesi mümkün değil. "Haberim olsaydı doktor randevusunu iptal ettirmezdik" dedim. "Az önce olmuş" dedi kaynbaba. Evet öyle bir anda başlıyor böyle şeyler gerçekten!

Konuşulanlar:
- Annesi bilmek ister, ne yemiş, ilaç ne zaman almış
- Allah Allah, sen avukatı mısın?
dedi! Dedi ve söylemedi!

Kaynbaba bile şaşırdı!

Neyse ki kocam geldi, aldı raporu. Ama kocam elini yıkayıp üstünü değiştirene kadar bekleyeceklerini söylediler. Bana emanet etmeye kıyamadılar mı nedir :)

Nitekim sakin bir akşam sonrası kocam yerde çocuğun yanında oturmuştu bitkin halde.

- Düşünüyorum düşünüyorum, bakıcı alsa çocuğu kaçırsa, hayatta bulamayız. Sakat bırakıp dilendirirler.
- Yok canım, daha neler.

Ama saatlerce uyumadım ardından. Kendimi asla affetmem. Kaynanaya katlanamadım diye çocuğun başına birşey gelmesini asla affedemem.

25 Kasım 2010 Perşembe

Isır ısır, sen de ısır

Kızım çok hastaydı eve geldiğimde. Haberim olsaydı işimi gücümü bırakır, gelir, doktora götürürdüm. Çok fenaydı çok.

Ateş yok ama burnu duvar gibiydi. Çok da öksürüyordu. İçim parçalandı. Biraz hava aldırmak istedim. Kim ister ki 4 gün boyunca eve tıkılmak! (kaynanam hiç ama hiç çıkarmıyor)

Kayınpeder: dışarısı soğuk, çıkarma.
Ben: Burnu tıkalı, temiz hava alması lazım
Kayınpeder: Dışarıdaki hava temiz değil
Ben: içeridekinden daha temiz, akım yok burada, virüs kaplı bir hava
Kayınpeder: offff.
Ben: Yalnız gitmeden evvel bana en son ilacı ne zaman aldı, sormama yardımcı olabilirseniz, 8 saat olması gerekiyor yeniden vermeden.
Kayınpeder: Kendin sorsana
Ben: Benimle konuşmayan birine nasıl sorayım?
Kayınpeder: Sor bakim neden konuşmuyor. Vardır bir sebebi, yapmışsındır birşey.

İşte burada bittim. Kayınpederimin bana karşı biraz soğuklaşmaya başladığını hissetmiştim. Doğaldı, hayat arkadaşını üzdüğümü düşünüyordu, insan etkilenir tabi. Ama onun daha sağduyulu olduğunu düşünürdüm. Çok patavatsız, çok düşüncesiz konuşur, inanılmaz gafları vardır ama daha sağduyuludur. Derdim. Eskiden.

Bana hiç gelip "konuşalım bakalım, nedir bu durum" demedi. Meğer peşin yargısı varmış, tek tarafı dinlemek yetermiş.

Devam ettik.

Ben: İnsan birşeye kırıldı veya üzüldüyse alır karşısına konuşur, küsmez. En azından ben öyle yapmam. Ben zamanında sıkıntılarım olunca rica ettim, konuştuk. Ben böyle alışığım.
Kayınpeder: offff.

Sinirden titremeye başladım, bildiğiniz titreme başladı. Saygımdan baba diyorum ama aslında babam değil. Bana sesini yükseltmesi, beni suçlaması, offf çekmesi, pehhh yapması hakkı değil, üzerimde hakkı yok. Bugüne kadar hep saygılıydım, acaip ötesi gaflarında bile sesimi çıkarmadım. Ama zaten çocuğum hasta, sinirlerim bozukken, ilaç saatini sorduğumda bunları söylemesi, üstelik tavır ve ses tonundaki bozuklukla, TEPEMİ ATTIRDI!

gittim odaya, giyinmeye başladım, kızımı da giydiriyorum bir yandan. Dışarı çıkacağım. Geldi kaynana yanımıza.

- Kızııım, terli terli mi çıkacaksın dışarıya? (La havle oldum)

- Terli değil. Ayrıca mont ve şapkası var.
- Ben birşey demiyorum, ağlamasın diye oyalıyorum.

Terini sorarak mı? La Havle x2.

Zavallı kocacığım saatlerce trafikte takılı kalmışken ben onu arayıp "nerdesin" diye havlamaya başladım. Adam eve geldiğinde çocuk aç ve hasta, ben aç, kocam açtı ve saat 20:30du. Çocuğu banyo yaptırarak oyaladım, çünkü yemek, çorba yapmama izin vermedi ağlamaktan. Napsın, çok kötü hissediyordu kendini. Yine dırdırdırdır başladım tabi. Napayım, benim de tek ifade şansım bu.

Üzgünüm. Üzgündüm. Haftaya herşey daha güzel olacak.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Bir umut

Bakıcı buldum. Pazartesi başlıyor.

Bir dönemin sonu mu bir hüsranın başlangıcı mı göreceğiz. Birincisi olsun n'olur!

Bayram biter - her anlamda

Bayram tatili, her ne kadar evde de olsak, kızımla geçireceğim için laylaylom modunda karşıladığım bir tatildi. Bir artısı daha vardı tabi: Karşılaşmayacaktık!
Buralarda olmadığını öğrendiğimde nasıl rahatladım, anlatamam.
Ne yalan söyleyeyim, bayramlaşmak bile zor geliyordu.

Bayram ertesi Pazartesi akşamı arayıp özel bir köfte yaptırdıklarını (buharda pişmişmiş), getirmek istediklerini söylediler kocama. Kocam da yemek yapma, köfte geliyor dedi. Ben yine de başladığımı bitirmek üzere devam ettim.

Geldiler. Sadece kızıma kadar getirmişler! "Yok artık" oldum. Eşim her ne kadar kabul etmese de o da şaşırdı. İyi ki yapmaya devam etmişşim yemeğimi diye sevindim.

Neticede dün benim için bayram resmi olarak da bitti, işe başladım. Akşam eve giderken acaba bir yerlerde oyalansam mı diye düşündüm, kendimi hazır hissetmedim karşılaşmak için. Sonra da kızım hasta diye oyalanmadan gitmeye karar verdim. Gündüz temizlikçim olduğu için pırıl pırıl bir evle karşılaşmayı umdum.

Saat 17:45 gibi evdeydim. Bir girdim mutfağa, tezgahın üstünde bulaşıklar, yarım yenmiş tabaklar. Salonda köşede kalmış, yıkanmamış biberonlar. Buzdolabında yarım yarım tabaklar. Tereyağlığıma konmuş haşlanmış sebzeler (ters duruyordu akmasın diye!). Bütün sebze-meyve kaplarımın ağızları açıktı, bütün hepsinin. Bilincimi kaybediyorum sandım. Sonra onu gördüm: Kesik atılmış, ortada öylesine duran bir armut! Yüzlerce, binlerce defa buzdolabındaki tehlikeleri anlattım: Bakteri üremesi, açık besin maddeleri, meyvelerin, sebzelerin çabuk çürümesi, gizli küf vs.

Temizlikçim 16:00 gibi gidiyor. 1 saat 45 dakikada ortamda yaratılan kaos için tebrik etmek istedim, performans muhteşem.

Bayram kesinlikle bitti. Her anlamda.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Vur kızım vur!

Resmen elim ayağım titredi.

Eve girdim, kzııma görünmeden hemen bir ellerimi yüzümü yıkıyorum ki öperken rahatça yalayabilsin :)
içeriden ses (babaanne & dede): - vur kızım vur! köpeğe vur! (vurunca alkış kıyamet, aferinler, bravolar)
- vur kızım, şimdi de tavşana vur! (yine alkış, yine aferinler)

içeriye girmedim, uzaktan bir merhaba dedim, suratım kıpkırmızıydı, mutfağa geçtim. bir ara dede kucağında kızımla geldi, "biz artık gidiyoruz" dedi, "çok eğlendirdi bizi" dedi.

- vurma nereden çıktı? niye vuruyoruz köpeğe, tavşana dedim (kendimi kontrol edebildiğim kadar sakin)
- e artık laftan anlıyor ya, onu gösteriyor dedi!

Ben ki kızımı şiddet gösterilerinden uzak tutmak için çarptığı köşelere "nannna" yaptırmayan kadın! sevimli mavi cici tavşanını ve pamuk gibi köpekçiğini döven bir kıza sahibim!

Şimdi ben cici, mici diye sevdirmeye çalışıyorum, kızım ikilemin Allahını yaşıyor.

Hey Allahım!